Tayvan
Tayvan Doğu Asya’da, Pasifik Okyanusu’nda bir adalar ülkesidir; Çin’in güneydoğusunda, Filipinler Denizi, Güney Çin Denizi ve Filipinler’in kuzeyinde yer alır. Nüfusun %95’ten fazlası Han Çinler, geri kalan kısmı Malay-Polinezyalılar ve yerli etnik gruplardır. Ülkede 16 farklı etnik grup resmen tanınmaktadır.
Tayvan dinî çeşitliliğin yüksek olduğu bir ülkedir. Ülkede en yaygın iki din Budizm ve Taoizm’dir; bunlar dışında Hristiyanlık, Müslümanlık ve yerel inanışlar da yaygındır. Müslümanlar adaya ilk olarak 17. yüzyılda Çin ana karasından gelmiş fakat takip eden süreçte İslamiyet bölgede yaygınlaşmamıştır.
19. yüzyılın sonlarında başlayan ve İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar devam eden Japon sömürge yönetiminin politikaları kapsamında ülkede İslamiyet yasaklanmış, bu nedenle yerli Müslümanların birçoğu ya inancını gizli şekilde yaşamaya devam etmiş yahut zamanla İslamiyet’ten uzaklaşmıştır. Ülkedeki Müslümanların sayısı 1980’li yıllardan sonra dışarıdan gelen göç dalgalarıyla giderek artmıştır.
Günümüzde Tayvan’da yaklaşık 250.000 kadar Müslüman’ın yaşadığı tahmin edilmektedir ki, bu da ülke nüfusunun %1’den fazlasına tekabül etmektedir. Ülkedeki Müslümanların 70.000 kadarını Çin ana karasından gelen Çin asıllı Müslüman Huiler oluşturmaktadır. Huiler, İslamiyet’i benimseyen Çin’in ana milliyeti olan Han ulusuna mensup Çinlilerdir. Ülkedeki Müslümanların geri kalan kısmını ise son yıllarda başta Endonezya olmak üzere bölge ülkeleri ve İslam coğrafyasının diğer yerlerinden çalışmak için gelen göçmenler oluşturmaktadır. Ülkedeki Müslümanların büyük çoğunluğu Hanefi mezhebine mensuptur.
Tayvan Müslümanları oldukça sorunlu olan bir bölgede, görece daha rahat ve makul şartlara sahiptir. Özellikle Çin’in Doğu Türkistan, Tayland’ın Patani, Myanmar’ın Arakan ve yakın geçmişe kadar Filipinler’in Moro’da uyguladığı politikalar düşünüldüğünde Tayvanlı Müslümanlar açısından şartların daha olumlu olduğu söylenebilir. Bununla birlikte ülke Müslümanlarının en önemli sorunu, dinî eğitim verecek okul vb. kurumların olmayışıdır. Cami ve İslam kültür merkezleri Müslümanların bu yöndeki ihtiyacını sınırlı düzeyde karşılayabilmektedir. Özellikle yerli Müslümanların ana dillerinde İslami eserlere ulaşma imkânı bir hayli kısıtlıdır ve ebeveynler çocuklarına İslam dinini ve kültürünü öğretme ve yaşatma noktasında yardıma ihtiyaç duymaktadır. Çincenin dil ve alfabe yapısından dolayı yeni nesillerin İslami terminolojiyi ve kavramları tanıması da giderek zorlaşmaktadır. Öte yandan Müslümanlar siyasal ve kamusal alanda temsil açısından oldukça zayıftır. Müslümanların hem belirli bölgelerde nüfuslarının az oluşu hem de siyasi faaliyetlerinin azlığı nedeniyle resmî düzeyde temsilleri söz konusu olamamaktadır.