Çin
Doğu Asya’da yer alan Çin’in kuzeyinde Moğolistan ve Rusya, doğusunda Rusya, Kore Körfezi, Sarı Deniz ve Doğu Çin Denizi, güneyinde Güney Çin Denizi, Vietnam, Laos, Myanmar, Bhutan ve Nepal, batısında ise Hindistan, Pakistan, Afganistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Kazakistan yer alır. 56 farklı etnik unsurun yaşadığı Çin’de nüfusun yaklaşık %92’sini Han Çinlileri oluşturmaktadır. Diğer başlıca etnik gruplar Uygur Türkleri, Zhuanglar, Mançular, Huiler, Miaolar, Tujialar, Yiler, Moğollar ve Tibetlilerdir.
İslamiyet’in Çin coğrafyası ile ilk temasının ne zaman gerçekleştiği hakkında pek çok farlı görüş bulunmaktaysa da, bu görüşlerin hemen tamamına göre bu ilişki henüz 7. Yüzyılda başlamıştır. Zaten daha önceki dönemlerden beri Araplarla Çinliler arasında devam edegelen ilişkiler de bu süreci hızlandırmıştır. İki taraf arasındaki ilk resmî teması, Hz. Osman’ın hilafeti döneminde Çin’e gönderilen elçi vesilesi ile 651 yılında gerçekleştiği kabul edilmektedir. Takip eden ilk yüzyıllarda Çin ile Arap ve Fars Müslümanlar arasındaki ilişkiler, özellikle deniz ticareti ve İpek Yolu üzerinden kesintisiz biçimde sürmüştür. Ancak 751 yılında gerçekleştirilen Talas Savaşı iki taraf arasındaki ilişkiler üzerinde etkili olmuştur. Tarihte Çin ile Müslümanlar arasındaki tek savaş olarak kabul edilen bu muharebe, Çin’in Orta Asya’daki ilerleyişini durdurması bakımından büyük önem taşımaktadır.
İslamiyet bu dönemden itibaren Çin coğrafyasında hep var olagelmiş, özellikle Moğol hakimiyeti zamanında (13-14. Yüzyıllar) İslamiyet iç bölgelerde geniş kitleler tarafından kabul edilmiş, Orta Asya’dan getirilen Türk ve İranlı unsurlarsa Moğol yönetimi ile aslî unsur olan Çinliler arasında tampon görevi görmüşlerdir. Moğol hakimiyetinin ardından kurulan Ming Hanedanı döneminde de 17. Yüzyılın ortalarına kadar Müslümanlar Çin topraklarında önemli vazifelerde bulunmuş ve varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Çing Hanedanı devrinde Doğu Türkistan bölgesinin hakimiyet altına alınmak istenmesi üzerine girişilen işgal hareketi ile bölgenin bir kısmını ilhak edilmiş, bir kısmında da yönetim ele alınmıştır. Özellikle 19. Yüzyılda gerçekleşen pek çok isyan hareketi ise kanlı bir şekilde bastırılmış, bu süreçlerde on binlerce Müslüman katledilmiştir. Çin’in Doğu Türkistan’a yönelik bu politikası 20. Yüzyılda cumhuriyet rejimine geçilmesinden sonra da devam etmiş ve etmektedir. Günümüzde Doğu Türkistan coğrafyasının büyük bölümü halen Çin Halk Cumhuriyeti’nin sınırları içerisinde yer almakta ve Sincan-Uygur Özerk Bölgesi olarak isimlendirilmektedir. 1.66 milyon km2’lik bölgenin demografik yapısı, Çin’in iskan politikalarıyla değiştirilmiş ve Türkler bölgede azınlık konumuna düşürülmeye çalışılmıştır. Günümüzde 24 milyon civarındaki nüfusun yarısından fazlasının Uygur Türkü olduğu tahmin edilmektedir. Öte yandan başta Türkiye, ABD ve çevre ülkeler olmak üzere dünyanın dört bir yanına göç etmek zorunda kalanlarla birlikte Uygur Türklerinin toplam nüfusunun 20 milyonu aştığı tahmin edilmektedir. Bu konudaki resmî rakamlar yanıltıcı olduğundan kesin bir sayı vermek mümkün gözükmemektedir.
Sahip olduğu zengin yeraltı ve yerüstü kaynakları ile Çin için büyük önem arz eden Doğu Türkistan’da halk, uzun yıllardır devam etmekte olan Çin zulmü sebebiyle bugün oldukça zor durumdadır. Keyfi gözaltı ve hapis cezaları, inanç ve ibadet hayatına yönelik kısıtlamalar, zorunlu kürtaj uygulamaları, taciz ve tecavüz vakaları, eğitim ve ticaret hayatında çıkartılan zorluklar, gündelik yaşamı zorlaştıran bürokratik kararlar, mala el koyma gibi sayısız yöntemle insan hakları ve uluslararası hukuk ve insan haklarına aykırı politikalar kesintisiz biçimde devam etmektedir.